XV. yüzyılda yaşamış şii mutasavvıf Attâr-ı Tûnî'nıin Kenzü'l Ârifîn adlı tasavvuf risalesi tasavvufun alışılagelmiş meselelerine farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu risalenin İstanbul ve Oxford'da (İngiltere) iki nüshası bulunmaktadır. Çalışmamıza konu olan Şerh-i Kenzü'l Ârifîn ise bu eserin şerhidir. Şerh edilmeye layık görüldüğüne göre insanların teveccüh ettiği bir eser olduğu sanılmaktadır. Muhtemelen risalenin önemsenmesinde müellifinin dünyaya nam salmış Ferîdüddîn Attâr-ı Nîşâbûrî olduğu yanılgısının payı büyüktür. Şerh-i Kenzü'l Ârifîn'in şârihi Hüseyin Nazmî-zâde ise Türk edebiyatının çok az bilinen bir simasıdır. tefsir, hadis, belağat, kelâm, felsefe ve mantık ilimlerine vakıf bir müderris olmasının yanısıra Arapça, Farsça, Çağatay Türkçesi, Moğolca, Kürkçe ve Fransızca bilen önemli bir entelektüeldir. Belki de onun şansızlığı Payitahttan uzak olan Bağdat'ta yaşanmış olmasıdır. Eserleri kaynaklarda çoğu zaman kardeşi Murtazâ'nın eserleriyle karıştırılmıştır. Bu çalışma ile İran'da Ferîdüddîn Attâr'ın gölgesinde kalmış şii Attâr-ı Tûnî ile Hüseyin Nazmî-zâde'nin hayatlarına ışık tuttulduğu gibi kökleri İran'a uzanan Türk tasavvıuf tarihinin XVII. yüzyıldaki sıradışı bir örneği araştırmacı ve okuyucuların takdirine sunulmuştur.